2017 Geleneksel Genç Hukukçular Eğitim Meslek Kampı

2017 Geleneksel Genç Hukukçular Eğitim Meslek Kampı

 

Hukukun Üstünlüğü Derneği, 24-26 Şubat 2017 Miladi ve 27-29 Cemaziyelevvel 1438 Hicri tarihlerinde Darıca Basın İlan Kurumu Tatil Köyünde Geleneksel Genç Hukukçular Eğitim ve Meslek Kampı Düzenledi.

Düzenlenen Seminer Programlarına, HSYK Üyesi Muharrem Özkaya ‘’Yeni Anayasada Bağımsız ve Tarafsız Yargı’’ konulu, Yargıtay Üyesi Murat Esen, ‘’Geleceğin Hukukçularına Tavsiyeler’’ konulu, Kemal Kaptaner, ‘’Sosyal tarihçemiz’’ konulu, Av.Kemal Yavuz Ataman, ‘’İslam Dünyasındaki Gelişmeler’’ konulu, Afyon Baro Başkanı Av. Turgay Şahin’’ Avukatlık mesleğinin geleceği’’ konulu, Av.İsmail Yıldız, ‘’Yeni Dönemde Yeni Ufuklar’’ konulu, İstanbul Ticaret Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayhan Ceylan “Türkiye’de Hukukta Öğretim, Araştırma ve Metod Üzerine Genel Bir Değerlendirme”  konulu sunumları ile konuşmacı olarak katıldılar.

Konuşmacılar özetle; Gençlere ve dinleyicilerin ruhlarına cesaret ve moral veren, hakim ve savcılıkta dikkat edilmesi gereken konular ve hayattan örnekler vererek yaşanan tecrübeler, Avukatlık mesleğinin zorlukları ve bunlara karşın alınacak manevi hazın güzellikleri ile birlikte Türkiye’ de Hukukta Öğretim, Araştırma ve Metod üzerine değerlendirmeler yaparak sunumlarını tamamladı.

Genç hukukçular Eğitim ve meslek kampında ilgi gayet güzeldi. Son derece istifadeli ve verimli bir program icra edilerek, genç hukukçuların mesleklerine karşı ilgi ve alakaları arttırıldı.

Sunumların bir kısmını istifadenize sunuyoruz.

HSYK Üyesi Muharrem Özkaya

 

 

 

 

 

 

 

 

‘’Yeni Anayasada Bağımsız ve Tarafsız Yargı

Ekip Çalışması ve Gençlere İlk Tavsiyeler

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olmama rağmen diğer üniversitelerdeki hukuk öğrencileri ile birlikte ekip çalışmaları ve dernek faaliyetleri, bugünlere gelmemin en büyük temelidir.

Rahmetli Ali Fuat Başgil’ in ‘’Gençlerle Başbaşa’’ kitabını mutlak suretle okumalısınız. Hatırlarsınız üniversite yıllarında bize gelen her konuşmacı, şunu okumalısınız, bunu yapmalısınız, cebinizde jeton taşımalısınız…

Yani bir takım tedbirler, bir kısım bilgiler, hazır olmakla ilgili kendimizi geliştirmekle ilgili anlatılırdı.

Liderlik ve Haksızlığa Karşı İtiraz ve Ahlakı

Üniversite hayatımda, kendimde en fazla hoşuma giden yönlerimden bir tanesi, her haksızlığa, itiraz ve isyan etmekti.

Sizler de, haksızlığa karşı itiraz ve isyan ahlakını edinin. Bunları gençken edinin. Kaldığınız yurtlarda, kantinlerde, yemekten sonra bir kişi 10 dk da olsa bir konu anlatsın.

Çıksın kürsüye, konuşmayı öğrensin!

Sınıfta soru sormayı öğrensin!

Bunları bu yaşta edinirseniz ileriye doğru hayatınız şekillenir. Bu vakitlerinizin kıymetini bilin. Daha çok okuyun. Kendinizi hem entellektüel olarak, hem de mesleki olarak geliştirin. Yargıtay kararları dergilerini, uygulamaya ilişkin konuları çalışın.

‘’Adalet dağıtmak yeryüzünün en soylu erdemli işidir’’

Anayasada yapılan değişikliklere baktığımızda 1. maddeyi biliyorsunuz, eskiden beri mahkemelerin bağımsızlığı hep vurgulanıyordu. Şimdi bağımsızlığın yanına tarafsızlıkta eklendi. Ne gerek vardı? Esasen bağımsızlığın içinde tarafsızlık vardır. Ama mutlak surette kanun koyucu araya bir de tarafsızlığı ekledi.

‘’Adalet dağıtmak yeryüzünün en soylu erdemli işidir’’ diyor, Voltaire. Gerçekten de insan olarak bizim insanlığa verebileceğimiz en güzel görev adalet dağıtmaktır. Yani, adaletin dağıtıcıları, savunucuları olmaktır. Mahkemelerin tarafsız ve bağımsızlığına bizim kendi tarihimizden örnek verelim:

Fatih Sultan Mehmed ile Rum mimar İpsilanti Efendi’nin duruşması !!!

 Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’un fethinden sonra Rum mimar İpsilanti’ ye, Ayasofya’dan daha büyük kubbeli bir camii yapılmasının talimatını verir. Yaklaşık 10 yıl geçer. Yapılan eserin Ayasofya kadar büyük olmadığını gören Fatih Sultan Mehmed, adını taşıyan camiin inşaatında kullanılacak, mermer sütunları kestiren Rum mimarlardan İpsilanti Efendi’ye kızıp elini kestirir Bunun üzerine İpsilanti Efendi, ilk İstanbul Kadısı Sarı Hızır Çelebi’ye başvurur. Haksızlığa uğradığını belirtip, hakkının Padişah’tan alınmasını ister. Kadı, Padişah’ı çağırtır. Padişah girdiğinde İpsilanti Efendi dâvâcı makamında ayakta durmaktadır. Padişah “maznun” minderine bağdaş kurmak üzereyken, Kadı Efendi kükrer: “Begüm, hasmınla mürafaai şer’ olunacaksın, (beyim, davacı ile hukuk önünde yüzleşeceksin) ayağa kalk!” Padişah kalkar. Kendisini savunması istenince hata ettiğini belirtir. Kadı Efendi “Kısasa kısas” hükmünü verir: Hüküm gereğince Padişahın da eli kesilecektir. Dinleyenler dehşetten ve hayretten dona kalmışlardır. Padişah boyun bükmüş, hükme rıza göstermiştir. Durum o kadar alışılmışın dışındadır ki, İpsilanti Efendi’nin eli, ayağı titremeye başlamıştır. Aklı başına gelir gibi olunca kendisini Padişahın ayaklarına atar. “Dâvâmdan vazgeçtim. İslâm adâletinin büyüklüğü karşısında küçüldüm. Böyle bir cihangirin elini kestirip kıyamete kadar lânetlenmeyi göze alamam. “Fatih’in eli kesilmekten kurtulur. Ama tazminat ödemeye mahkûm olur. Kestirdiği elin diyetini şahsî gelirinden öder. Ayrıca bir de ev verir. Mahkeme sona erip herkes çıktıktan sonra, Padişah, Kadıya döner:”Bak a Hızır Çelebi, bu padişahtır deyu iltimas eyleseydin, şer’i şerife mugayır hüküm verseydin şu kılıçla başını koparırdım. “Kadı Hızır Çelebi minderini kaldırır, minderin altında duran demir topuzu Padişaha gösterir:”Siz de padişahlığınıza mağruren hükmü tanımasaydınız billahi bu topuzla başınızı ezerdim.”

Bu, kadının kendisinin yargıladığı iki kişi arasındaki tarafsızlığıdır.

Israrla ve İnatla Tam Bağımsız Yargı

Yargı etiğinde tarafsız olmak, özellikle bizim gibi dindar insanların bir kısım eleştirileri beraberinde getirmemiz ve beraberinde taşımamız gerekiyor. Çıktığınız kürsüde huzurunuza gelen iki sanık var. Biri şüpheli, diğeri müdahil taraf. Bakıyorsunuz, dindar, temiz yüzlü, bir şüpheli gelmiş. Sizde bu gelenekten geliyorsunuz. Hakimsiniz, cübbeniz var, diyorsunuz ki bu çok temiz yüzlü biri bu yapmamıştır. BİTTİ!  Hakim olmaz sizden. Böyle bir şey yok!

Adaletin Dışına çıkanlar

Hakim ve savcılar arasında yaklaşık 4000’e yakın ihracını verdik. Çünkü bu hakim ve savcılar, mensubu oldukları grubun menfaatini, her şeyin üzerinde görüyorlardı. Adaletin de üzerinde görüyorlardı. Bu şekilde gördüklerini geriye doğru yaptıkları yargılamalardan görüyoruz.

Darbe soruşturması sırasında baktık ki, Ergenekon, Balyoz davalarında yargılamayı yapan hakim ve savcıların, darbecileri yargılamakla birlikte esasen silahlı kuvvetlerde terfi sırası bekleyen kendi ekibinin önünü açmak adına kendilerinden olmayanları, bu davalara bulaştırarak onların adına kumpaslar kurarak, onların adına listeler yazarak, adaletten dışarı çıktılar. Çünkü kendi gruplarının terfileri için diğerlerinin elimine edilmesi lazımdı. Sadece bununla yetinmeyip, bunlar gibi diğer meselelerle adaletten dışarı çıktılar.

Yargının görevi bağımsız ve tarafsız olmak olmalıdır. Özellikle hakimlerimiz ve savcılarımız içerden geldikleri gruba karşı da tarafsız olmalıdır. Sadece tarafsız olmak yetmez. Yine tarafsızlığın en büyük delillerinden birisi, karşı taraftakine de tarafsız görüntüsünü vermemiz gerekir. Dolayısıyla Anayasa’daki yargıya bu meselenin eklenmiş olması, önemli bir boşluğu da doldurmuş, aynı zamanda Anayasal bir ilke olarak metnimize girmiştir.

 Yargıtay Üyesi Murat Esen

DSC_0073

”Geleceğin Hukukçularına Tavsiyeler”

En Büyük Nimet…

Öncelikle, Allah bizleri Müslüman olarak dünyaya getirdi. Resulün ümmeti olmamızı, ayrıca tartışılmayan ve geçerliliğinde hiç şüphe olmayan hak bir din üzerine bulunmamızı nasip etti. Bu nimetler çok büyük nimetlerdir. Bunun değerini bilmemiz gerekir. O kadar nimetin içersindeyiz ki…

Hayat, imtihan demektir… Yaptığınız her işi Allah rızası için yapın…

Allah bizleri dün öğrenciyken imtihan ediyordu, daha sonra mesleğe girdik buradan imtihan ediyor, serbest çalışanı başka türlü imtihan ediyor. İmtihan dünyasındayız. Bize düşen, her anlamda en iyi olmaya gayret göstermek. En iyi Müslüman, evliysek en iyi eş, en iyi anne-baba, en iyi arkadaş, en iyi dost, en iyi hakim, savcı, avukat, noter v.s her alanda en iyi olmaya çalışmak, kibirli ve kompleksli olmamamız lazım. Yaptığımız her işi Allah rızası için yapmamız ve insanlığa hizmet etmemiz lazım. Başımıza gelen sıkıntı, bela da imtihandır.

Beyin Jimnasitiği Yapın…

Çevrenizde olan olaylarda, yaşadığınız çevrelerde olanlardan oluşan bütün konulardan bilgi sahibi olmaya çalışın burada böyle bir durum var, biz burada ne yapabiliriz, nasıl yardımcı olabiliriz diye beyin jimnastiği yapın. Hem mesleki, hem sosyal çevrenizde bu işleri yapmaya gayret gösterin. Bir arkadaşınızın cenazesi olsa yardımına işine koşun, ama Allah rızası için yaptığınızı bilin. Allah bilecek, Allah görecek… Bizler birbirine yardım eden bir toplum olursak Allah’ da bizlere yardımcı olur.

Zora Talip Olun… Allah’tan Hayırlısını İsteyin…

Şimdi, Hakim veya Savcı olarak kura çekeceğiz, savcı mı olsak hakim mi olsak diye. Allah’tan hayırlısını isteyin. İşten korkmayın, zora talip olun, iş sizden korksun. Kolaya kaçmayın, Allah, zora talip olanların yardımcısı oluyor.

Gecelerin Savcısı…

Geceleri çarşıda dolaşıp, çevrenin durumunu gözlemlemeye de ihtiyaç var. Vatandaşı rahatsız eden bir şey var mı? Bizim bilmediğimiz bir şeylerin olup olmadığını gözlemleyip bilmemiz lazım. Gece memur işini yapıyor mu? Her konuda çevreyi gözlemlemek sizlere fayda sağlayacaktır.

Adaletli Olacağız…

Adaletli olacağız biz. Eşit davranın. Siyasi görüşü, dini, ırkı, ne olursa olsun her kişiye dürüst ve adaletli olun. Allah yardımcınız olur. Sizler adaletin temsilcileri olduğunuzu kafanıza yerleştirin.

Afyon Baro Başkanı Av. Turgay Şahin

DSC_0060

’’Avukatlık Mesleğinin Geleceği’’

Avukatlık Hedefi

Fakülte yıllarında genel olarak öğrencilerin mesleki hedefleri çok belirli olmuyor. Birden çok hedef arasında gidip geliyor olabilirsiniz. Hakimlik, Savcılık, Avukatlık, akademisyenlik v.s. Önceleri avukatlık mesleğine olan hedef çok değildi, şimdi ise bu hedef oranları biraz olsun yükseliyor.

Meslek Stajda Öğrenilmiyor…

Üniversiteden mezun olduktan sonra, staj döneminde meslek öğrenilmiyor. Bizzat sorumluluk aldığınızda ve bir dosyanın sorumluluğu omuzlarınızın üzerinde olduğu zaman öğrenilmeye başlanıyor. Şimdilerde Hakim yardımcılığı sınavı düşünülüyor. Stajı kaldırıp, Hakim yardımcılığı gibi bir başlangıç seviyesi ön görülüyor. Bunun mesleği öğrenme konusunda daha iyi olacağının kanaatindeyim.

Bu Mesleği Ancak Severek Yapabilirsiniz

Avukatlık, hukuki yardım mesleği, savunma mesleğidir. Kutsal bir meslektir. İnsanların haklarına ulaşmak için bugünkü mekanizmada son derece önemli.

Avukatlık, bir para kazanma mesleği değil. Bir meslek büyüğümüzün tabiri ile ‘’Daha iyi bir ev, daha iyi bir araba, daha yüksek bir kazanç ve ücret için yapılacak bir meslek değil’’ Bu meslek masa başı yapılacak bir iş değil, bu mesleği ancak severek yapabilirsiniz.

Avukatlık sadece bir hukuki bilgilerle yapılacak bir iş değil, sosyal çalışmalarla elde edeceğiniz deneyim ve araştırmalarla, sosyoloji, psikoloji ile yapılacak bir meslek. Avukatlık böyle geniş bir spektrumda birçok ilgi alanında ve birçok kabiliyetinizle yapabileceğiniz bir meslek.

Her An Her şey Olabilir

Avukatlık, gece yarısı müvekkilinizin arayabileceği bir meslek. Akşam eve geldiğinizde telefonunuzun kapatılacağı bir meslek değil. Bayramı, pazarı olmayan, mesaisi olmayan bir meslektir. Çünkü ihtiyacı olan kişinin, mazlumun size ne zaman ihtiyacı olacağını bilemeyiz. Ne zaman neyin olacağının bir garantisi yok.

Avukatlık, ancak haz alarak yapabileceğiniz bir meslek. Mesleki haz duygusu itibariyle doktorlukla kıyas edebiliriz. Yani bir can kurtarmak, o doktora hangi duyguyu yaşatıyorsa, herhalde bir mazlum insana hakkını teslim etmek, hakkına ulaşmasını sağlamak benzer bir haz, duygu yaşatıyor. Yaşatmalı. Aksi takdirde dediğim gibi bu meslek ücret karşılığı yapılabilecek bir meslek değil.

Avukatlık mesleği ne kadar gelişirse gelişsin, klasik dünyaya, klasik konsepte ait bir meslek. Bu alanda sahip çıkılması gereken bir meslek.

Avukatlık Yapacak Olanlara Başlıca Tavsiyeler

Stajerlere ve yeni avukatlığa başlamış arkadaşlara ilk tavsiyem, avukatlık mesleğini düşünüyorsanız, hemen bir büro açmayın. Önce iyi çalışan bir büroda tecrübe kazanın. Özellikle bu çalışacağınız büro, mutlaka çok avukatlı iyi bir organizasyon modelini geliştirmiş ve uygulayan bürolar olsun. Çünkü artık avukatlık, tek başına yapılacak bir meslek değil. Mutlaka bir ekiple yapılacak bir meslek.

İkinci tavsiyem, fakülte diploması 20 sene önce çok şeydi. Ama şimdi yanına bir şeyler koyulması gerekli. Yani artık sadece hukuk fakültesi diploması ile avukatlık yapılamaz kanaatindeyim. Yanında mutlaka yüksek lisans, doktora, bir ihtisas alanı koymak zorundayız. Aynı zamanda en önemlisi bir yabancı dil. Yani hukuk yerel bir disiplin olmaktan çıktı. Birçok, Anadolu’da ki arkadaşımızın büroları bile uluslararası sözleşmeler, anlaşmalar, ticari işlerin uluslararası boyutta yürütüldüğü yerler haline geldi. Yabancı dil konusunda ki sorunumuzu bir an önce çözmemiz gerekiyor, ekip olarak çalışmamız gerekiyor.

Artık ne iş olsa yaparım denilen avukatlık modeli ortadan kalktı. Yarım yamalak bilgilerle yapacağınız işler, başınıza iş açar ve müvekkilinizin hukuki menfaatlerini zedelersiniz. İşinizi ciddiyetle yapın. Parasal kayıplar telafi edilebilir. Ama hiç hak etmediği halde özgürlüğü kısıtlayıcı bir ceza alan müvekkilinizin vicdan azabı ömür boyu telafi edilemez. O yüzden avukatlık, konuyu her yönden ele alarak yapılacak bir meslek.

Ciddi bir staj yapın. Emek verin. Kendinizi hukuk alanında sürekli geliştirmeye açık olun. Mevzuat sürekli değişiyor. Değişiklikleri sürekli takip edin. Her gün takip etmeniz gereken bir meslek haline gelmiştir avukatlık mesleği.

Prof. Dr. Mahmut Esad Coşan’ın bir sözü ile bitirelim, ‘’Bizim işimiz, Avukatlık, Hakimlik, Doktorluk, Mühendislik değil… Bizim İşimiz Müslümanlık’’ Önce iyi bir Müslüman olursak, diğerleri de arkasından gelir.

 Prof. Dr. Ayhan Ceylan

DSC_0132

(İstanbul Ticaret Üniversitesi  Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi)

 Türkiye’de Hukukta Öğretim, Araştırma ve Metod Üzerine Genel Bir Değerlendirme

Giriş

İnsanlık tarihi boyunca yokluğu, eksikliği bir yana geç tecellisine dahi tahammül edilemeyen adaletin sağlanması, kişisel, sosyal ve siyasal hayatın varlık ve devamlılığının en önemli koşullarından biri olarak kabul edilmiştir. Şüphesiz adalete atfedilen bu önemde toplumda gördüğü fonksiyonun büyük etkisi bulunmaktadır. Adaleti işlevsel hâle getirmek ise, hukukun temel amacıdır. Sosyal bilimlerin bir dalı olarak hukukun seçkin ve tercih edilen bir alan haline gelmesi de esas olarak karşıladığı bu “ihtiyaç” sebebiyledir. Adaletin gerçekleştirilmesinde, doğru hukuk bilgisi ve uygulaması kadar, adalet ve hakkaniyet duygusu gelişmiş, donanımlı hukukçulara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu niteliklere sahip hukukçular yetiştirebilmenin yolu, millî ve milletlerarası standartlara uygun hukuk öğretim ve eğitiminden geçmektedir.

Hukuk Öğretimi ve Eğitiminde Hedef

Öğretim ve öğretim ya da ta’lim ve terbiye’den amaç, kişiyi bilgi, beceri ve davranış açısından belirli bir düzeye getirmektir. Burada düşünme, karar verme ve uygulama aşamasında hem fikrî öğretim/ta’lim hem de ahlakî eğitim/terbiye süreci söz konusudur. Eğitim ve öğretimde öğrencinin içinde bulunduğu ilköğretim, ortaöğretim, lisans veya lisansüstü kademe seviyeleri göz önünde bulundurulur. Bilgi, kişilik oluşturma, sosyal değerler kazandırma yanı sıra meslekî gereklilikler de dikkate alınır.

Hukuk öğretiminde temel hedef, sorunları zamanında görebilme, doğru teşhis edebilme ve doğru olarak çözebilme yeteneğini öğrenciye kazandırmaktır. Bu yapılırken, hukukun normatif ve etik yönü dikkate alınır. Hukukun normatif özelliği, kurallarla ilgili; etik/ahlakîyönü ise değer ölçülerine dayanan boyutuna işaret eder. Hukuk kuralları ile hukuki meseleler çözüme bağlanırken, aynı zamanda asıl hedef olan adalet sağlanmaya çalışılır. Hukukçu hukuk kurallarını olaya uygularken mantık kurallarını dikkate alır; mantık kuralları yanında aynı zamanda etik doğruluğu da göz önünde bulundurur.

Bu amaçlara ulaşacak olan hukukçunun öğrenim esnasında yeterli donanıma sahip olarak hukukla ilgili kavramları, kaynakları, ilkeleri ve değerleri bilmesi ve özümsemesi gerekir. Hukukçu her şeyden önce bir münevver olarak genel bir kültüre ve çalışma disiplinine sahip olmalı; “tecessüs”, öğrenme, merak ve hakikati keşfetme arzusunu ömrü boyunca kaybetmemelidir. Bu çerçevede pozitif hukuk kadar, bilim tarihi, hukuk tarihi, hukuk felsefesi, mukayeseli hukuk ve hukuk metodolojisinin önemine işaret etmek gerekir.

Hukukçunun Vasıfları

Yürürlükte bulunan Hâkimler ve Savcılar Kanunu, Noterlik Kanunu ve Avukatlık Kanunu mesleğe kabul edilecek hukukçunun sahip olması gerekli kriterler arasında hukuk fakültesi mezunu olma yanında ahlaklı olma, meslekî tutum ve davranışları taşıma ve şeref ve haysiyet yeterliliklerini de aramaktadır.  Hukuk tarihimizde hukukçuların vasıflarına yer veren çalışmaların tarihi oldukça eskiye gitmektedir.

Mesela hakimin nitelikleri “Edebü’l-Kâdî” başlığı altında müstakil veya fıkıh kitapları bölümlerinde incelemelere konu olmuştur. Edebü’l-Kâdî adlandırması manidardır. Zira, bu isim İslam hukuk literatüründe zamanla adliye teşkilatı ve yargılama usulüyle ilgili özel bir ilim dalının ismi olmakla birlikte, aynı zamanda, hâkimin kişiliği, giyim ve kuşamı da dâhil olmak üzere özel hayatı,uyması gereken kuralları, hâkimden beklenen güzel davranışları ifade etmektedir.

Mecelle m.1792’ye göre: “Hâkim; hakîm (hikmetle iş gören), fehîm (derîn anlayış ve kavrayış sahibi), müstakîm (dosdoğru), emîn (güvenilir), mekîn (temkinli, vakarlı) ve metîn (söz ve kararında iradesi güçlü) olmalıdır.

Yine Mecelle m.1793’e göre:“Hâkim, mesâil-i (şer’iyye ve füru-ı) fıkhıyyeye ve usûl-ü muhakemeye vâkıf ve deâviy-i vâkıayı onlara tatbîkenfasl ve hasma muktedir (ve müteverri’ ve mütedeyyin) olmalıdır.” Yani, fıkhi meseleleri bilme, muhakeme usulüne vakıf olma ve hukuk kuralını vakıaya uygulayarak uyuşmazlığı çözme yeteneğine sahip olmalıdır.

Hukukçu, konusu “hak” olan bir alanda, “hak sahibi” ne hakkını verme konumunda ve adalet terazisini elinde tutan bir kimse olarak, terazinin bir ucunda ihtilaf meselesi olan hukuki bir mesele, diğer ucunda da adalet değeri/ölçüsü olup, kılı kırk yararcasına bir hassasiyetle ihtilafı adalet ölçüsüyle sonuçlandırabilme ehliyeti ve liyâkatını hâiz bir akla ve vicdana sahip olmalıdır. Bunun için de hukukçu işinde iyi niyetli ve ilminde âmil olmaya itina göstermelidir.

Türkiye’de Hukuk Öğretimi ve Eğitimi

Türkiye’de hukuk öğretimi, lisans ve lisansüstü aşamada; “örgün” olarak, normal veya ikinci öğretim şeklinde gerçekleştirilmektedir. Lisans düzeyinde Türkiye’de 41’i devlet, 33’ü vakıf olmak üzere 74 üniversite bünyesinde hukuk fakültesi bulunmakta, ancak bunların hepsinde aktif eğitim yapılmamaktadır. 9’u Kıbrıs’ da olmak üzere yurtdışında denklik verilen hukuk fakültelerini de bu sayıya eklemek gerekir.

Geçen yıl alınan bir kararla birlikte hukuk fakültelerinde Üniversite yerleştirme sınavında ilk 150.000’e giren öğrenciler okuma imkanı elde edebilmektedirler. Öte yandan merkezi yerleştirme puanının ve genel not ortalamasının uygunluğu durumunda diğer fakültelerden kurum dışı ve kurum içi yatay geçiş yollarıyla hukuk fakültelerinde veya istenen hukuk fakültelerinde okuma imkanı bulunmaktadır. Öğrenci değişimi kapsamında Farabi, Erasmus ve Mevlana gibi programlarla yurtdışında da belli sürelerde eğitim almak mümkündür. Ancak gidilecek üniversite ve fakültenin giden öğrencinin dil yeterliliğinin uygun olması şartıyla bir dönem gidip eğitim almaya değer konumda olması önemlidir.

Yabancı öğrenci kontenjanıyla da üniversiteler öngördükleri şartlar ve kontenjan kapsamında öğrenci kabul edebilmektedirler. Adalet Meslek yüksek okullarından mezun olan öğrenciler de dikey geçiş sınavlarına girmek suretiyle kontenjan ölçüsünde hukuk fakültelerine geçiş yapabilmektedirler.

İsteyen lisans öğrencileri hem devlet hem de vakıf üniversitelerinde ya da imkanları varsa yurtdışında lisansüstü öğretim de yapabilmektedirler. Lisansüstü eğitim esas olarak yüksek lisans ve doktora eğitiminden oluşmaktadır. Hukukta yüksek lisans ve doktora esas olarak kamu hukuku veya özel hukuk alanlarında yapılmaktadır. Bununla birlikte üniversitelerde YÖK’ün uygun görmesiyle farklı alanlarda da yüksek lisans veya doktora yapılabilmektedir.

Yüksek lisans veya doktora dışarıdan da akademisyen olmaya bağlı olmaksızın yapılabilmektedir. Üniversite’de akademisyen olmak için YÖK tarafından belirlenen giriş sınavına girmek ve başarılı olmak gerekmektedir.

Hukuk Mezunlarının Başlıca Çalışma Alanları

Hukuk Fakültesi mezunları; adlî, idarî, malî ve iktisadî geniş bir alanda çalışma imkânına sahiptir:

1-Fakülte mezunlarının normal çalışma sahası adliye merkezlidir. Bu kapsamda mezunlar, yaptıkları staja bağlı olarak; hâkim, savcı, avukat ve noter unvanları ile görev alabilmektedir. Adlî yargı hâkim ve savcısı, idarî yargı hâkimi, avukat veya noter olabilmek için adayların mevzuatta öngörülen stajı tamamlamaları gerekmektedir.

2- Fakülte mezunları özel sektörde yönetici veya danışman olarak görev üstlenilebilmektedir.

3-Kamu sektöründe; İçişleri Bakanlığı bünyesinde, kaymakam ve vali; Dışişleri, Maliye ve Sanayi ve Ticaret Bakanlıkları başta olmak üzere çeşitli bakanlıklarda; müfettiş, denetçi, uzman, memur vb. unvanlarla görev almak mümkündür. Yasama alanında yaklaşık %20’ye yakın milletvekilinin hukukçu kökenli olduğu görülmektedir.

4-Bu başlıca çalışma alanları yanı sıra, üniversitelerde akademisyen olarak istihdam söz konusu olabilmektedir. Eğitim-öğretim, araştırma ve yayın yanında, gelecekte hukuk ve hukukçunun niteliğini korumak için özellikle iyi akademisyenlerin yetiştirilmesi önemlidir. Akademisyen olmak için mesleği sevmek kadar, ömür boyu sürecek zorlu bir sürece de hazır olmak gerekir. Manevi nimeti büyük ama bir o kadar külfetli böyle bir tercihte herkes bulunmayacağına göre, akademisyenliğe önceden karar verilmeli, hatta alan seçilmeli, buna yönelik dil yeterliliği başta olmak üzere sağlam bir alt yapı oluşturulmaya çalışılmalıdır.

Hukukta Araştırma ve Yayın

Bilimde metodoloji esas alınır. Bir hedefe varmak için takip edilecek yolları inceleyen bilgi alanına metodoloji adı verilir. Bunun için öncelikle hedefin doğru tespiti gerekir. Hedef hukukta soyut veya somut bir problemin çözülmesi olabilir. Hukukçunun vardığı sonuçları söz ve yazı ile doğru bir şekilde ifade etmesi gerekir.

Araştırma konusu olan hukukî problemler ya soyut veya somuttur. Soyut problemde sorun, belli bir olay ile ve bir veya birkaç tarafın çıkarı ile ilgili değildir. Sorun burada akademik/teorik açıdan ve/veya uygulama açısından inceleme konusu yapabilir. Bu çalışma sonunda, makale, karar tahlili, seminer ödevi, tez ve kitap ortaya çıkabilir.

Somut problemde, bir kişinin çıkarı ve belli bir olayla ilgili hukuk problemi ele alınır. Mahkeme kararları, hukukî mütalaalar, mahkemeye sunulan dilekçelerde olduğu gibi.

Günümüzde fakülte ve dışında çeşitli akademik faaliyetler gerçekleştirilmektedir. Öğrencilerin bu tür seminer, panel, sempozyum vb. akademik etkinliklere devam etmeleri, sevdikleri ve ilgi duydukları alana yönelmeleri, yayınları takip etmeleri, fırsat buldukça da dergi vb. yayın faaliyetlerinde bulunmaları oldukça yararlı olacaktır.